12 Ekim 2011 Çarşamba

Paris gel pisi pisii

      

         Kedilerden nefret etmeme rağmen görmüş olduğum 1,5 aylık yavru kediye karşı koyamadım. Öyle masum bakıyodu ki al beni eve götür besle diyordu sanki. Aman Allahım nasıl tatlı birşey, nasıl şımarık. Dedim ben bunu götürüyorum evime besliycem. Tamam dediler mama verdiler yıkadılar kuruladılar bana verdiler.Rengi açıldı hayvanın. Suyu da sevdi, dedim çok iyi anlaşıcaz..


        Neyse geldik eve ben buna kum hazırladım, süt koydum, su koydum böyle mamasını koydum. Bir iki gün alışamadı bu gidiyo odama kusuyo yatağımın altına tuvaletini yapıo filan. Annem göndermeye karar verdi, ben de dedim olmuyo heralde sevmedi alışamadı. Sonra nasıl olduysa anladı mı ne yaptı , bu nasıl kendini sevdiriyo nasıl şebeklikler yapıyo. Bu zamanında kediler anne özlemi çektiği için sahibini annesi yerine koyarmış. Kucağımdan başka hiçbiryerde uyumamaya başladı bu. Sürekli benim peşimde benim bacağıma tırmanıyo. Ben vazgeçtim tabi göndermekten dedim bir kış kalsın sonra düşünürüz.


        Allahım bu bildiğin benim oğluşum oldu çıktı. Adını da en sevdiğim şehrin ismini koydum. Paris olum diğe çağırıyorum arada bir pisi pisi diyorum da geliyo. Ben de sözde adına geliyo diye kendimi kandırıyorum. Ben battaniyeye sarılıp kitap okumaya bayılırım, artık Parisciğim de aramıza katıldı onunla okuyorum kitapları. Şimdiden çocuk sahibi oldum gibi hissediyorum. Nefret ettiğim bütün kedilere mama veriyorum kapının önünde böyle bütün hayvanlara karşı bir sempati başladı ben de. Böyle bir sorumluluk yorucu olsa da, kucağında uyuduğunda, kapıda seni karşıladığını gördüğünde bütün yorgunluğun gidiyo yerini sevinç, neşe alıyo. Yerim ya şebeğim benim..

9 Ekim 2011 Pazar

Marilyn Monroe

  


     

        Bu kadını tanıdım tanıyalı hayranım her hareketine, her kelimesine. Neden bilmiyorum beni ona çeken çok garip bir şey var. Kitabını filan aldım, başucu kitabı yaptım. Posteri vardır odamda mesela. Benim kadın idolüm Marilyn'dir. Benim için kadın gibi kadındır kendisi. Burcumuzun ve yükselenlerimizin aynı olduğunu yeni öğrendim. Pek inanmama rağmen burç olayına çok şaşırdım. Şimdi biraz daha hayranım  kendisine..



        Demem o ki iyi kadındır hoş kadındır benim çok içime sinen bir tarzı vardır. E burcumuz yükselenimizde aynı. Bu kadını sevmemem için bi sebebim yok..

Kestane Aşkı Büyük Aşk..

      Yaşıtlarımın çoğu ve benden büyükler mutlaka yaşamışlardır sobalı evde. En azından küçükken henüz doğalgaz bu kadar yaygın değilken yaşamışızdır. Sobalı ev tek bir odanın içinde bütün ailenin ısınma çabasını anımsatır bana. Ben küçükken öyleydi. Ailemiz kalabalıktı; dayım, kardeşim, annem, babam, ben yaşardık aynı evde. En büyük oda hangisiyse orda kurulurdu soba. Çünkü genellikle orda olurdu soba borusunun deliği. Bizde öyle değildi işte salonumuz soba deliği olan odanın yanındaydı. O oda da benim odamdı. Her kış çekyatları, masayı, sandalyeyi toplar bizim odaya taşınırdık. Tabi ben bayram ederdim. Çünkü öyle nefret ederdim ki yalnız uyumaktan. Şimdi birde bütün bir aile sıkışık sıkışık benim odama taşınınca ben öyle mutlu olurdum ki..


       Soba kurulunca ben 'kış mevsimi geldi, artık yalnız yatmak yook, sıcacık dip dibe yatıcaaz, oleeey' havasına girerdim. Belki de bu yüzdendir kış mevsimini çok ama çok severim. Tabi soba sonbaharda kurulurdu benim içinde kış mevsimi çook uzun sürerdi. Televizyon, yemek masası, çalışma masası herşey işime yarayan herşey benim odamdaydı. Aynı zamanda herkes de öyle. Kimse bilmezdi nasıl mutlu olduğumu. Oda zaten küçük olduğu için ve fazla yer kalmadığı için benim salıncağımı kaldırırlardı. Ben biraz surat asardım genellikle orda sızar kalırdım çünkü. Ama öyle mutlu olurdum ki ailemle beraber dip dibe kalıcağım için.


      Kestane, mandalina kabuğu, portakal kabuğu bilen bilir kış mevsiminin habercisi sobaların vazgeçilmezleri. Ben mandalina kabuğunu sobanın üstünde yakmadan rahat edemezdim mesela. Mutlaka o kokuyu alıcam o içindeki şeyler suratımda patlıycak. Ah o kestane kokusu. Babam bilirdi ne kadar sevdiğimi her hafta 3-4 torba getirirdi yandaki manavdan. Öyle ölüm gibi gelirdi ki bana okula gitmek, o soğukta. Sonra koşa koşa eve gelirdim yine güzelce kestanemizi, yemeğimizi yerdik dayımın zoruyla ödevlerimi yapardım, sonra oturur babamın getiridği vcd'yi seyrederdik. Çok güzel olurdu babamın seçtiği filmler. Sonra vakit geç olur yatma vakti gelirse yataklar serilir. Ben uykumun arasında uyanıp bakarım odamın içine sadece sobann turuncu ışığı var etrafımda ailem yatmış tıkış tıkışız ama öyle mutluyum ki. İyi ki diyorum iyi ki yaşamışım o günleri.

13 Eylül 2011 Salı

Paris'in yolları taştan

    "Aşçı Fare" yi izleyenler bilir filmin konusu Paris'te geçiyor. Hani orda fare yerden çıkıp binanın çatısına çıkıyor, sonrada etrafına bakıp haftalardır Paris'te oldugunu öğreniyor ya, sonra muhteşem bir manzara gösteriyorlar, hıh işte izlediğim zaman o an burası benim şehrim dedim. Paris benim şehrim..

    Yemek yemeği, şık giyinmeyi ve şarabı seven biri olarak Paris'i eşsiz bir yer diye tanımlıyorum. Leziz Fransız Mutfağı tarafı daha çok ağır basıyor bu şehre olan tutkumda.. Fransa'da bulunan akrabalarıma oldum olası imrenmişimdir. Doya doya karı kışı yaşıyor, Fransa'nın eşsiz kültürünü gezip görüyor, leziz yemeklerini yiyorlar. O gün geldiğin de yani Paris'e gittiğim gün bir motor kiralayıp sokakları hiç sokak görmemişcesine gezip görmek, insanlara şapşalca sırıtmak, yakışıklı fransız erkeklerini süzmek (aralarında şahanekuladeleri çıkarsa göz de kırpılabilir), Eyfel kulesinin önünde istediğim kadar cool kız fotoğrafları çektirmek, sonra bu geziye yarın devam etmek üzere geziyi yarıda bırakıp, gözde resturanların birine girip kıtlıktan çıkmışcasına kırmızı şarap eşliğinde yemeğimi yemek ve geceyi yakışıklı bir fransız erkeği ile şaka şaka. Sonra otelime yerleşip zıbarmak. Aaah Paris ahh..


      Bu Fransız erkeği fikri hiç de fena değil aslında uu ...

12 Eylül 2011 Pazartesi

Bir tek annem olsun bana bir şey olmaz..

        Öncelikle annemle çok da iyi anlaşamadığımızı belirtmek isterim. Yani birçok konuda ters düşeriz. Mesela ben kardeşimle kavga ederim, annem müdahale ederek konuyu dağıtır ve yapmak istediğim şeyi yapamadan yani kardeşime doğruyu öğretemeden konuyu kapattırır. Ama hangi aile yaşamıyor ki bütün bunları... Biliyorum ki ne kadar ters düşse de düşüncelerimiz benim onun kadar güvenebileceğim, konuşup anlaşabileceğim kimsem yok. Ne kadar inkar eden olsa da bu durum böyle.

       Son zamanlar da onun mutluluğu ve iyiliğinden başka hiçbir şey düşünemez oldum. Onun yıllardır yaptığı şeyi ben son 1 aydır yapıyorum. Onun için çok çok iyi şeyler planlıyorum, geleceğimde ki planlarda yer alıyor mesela. Çünkü son zamanlarda 'ölüm' denen lanet şey kafamı kurcalar oldu. Birgün bu şey çok sevdiğim birinin başına gelirse 'onunla neden şunları yapmadım o yaşıyorken, neden buralara gitmedik onunla, neden daha çok vakit geçirmedik, neden onu çok sevdiğimi ona söylemedim' sorularıyla baş edemiyeceğimi biliyorum. O pişmanlık duygusunu yaşamım boyunca hissetmekten çok korkuyorum. Bunun için sevdiklerime eskisinden daha fazla zaman ayırıyorum..

     Ömür denen şey herkese eşit miktarda dağıtılmasa da birgün herkes teslim edecek hayatını. Bunun bilincinde olup anneme daha çok vakit ayırır oldum. Böylelikle annemin bana ne kadar destek çıktığının, her konuda yanımda olduğunun, ne olursa olsun arkamda olduğunun farkında oldum. Yapmak istediğim şeyler hakkında iyi düşünüyor ve destek çıkıyor bana. Bunun için umarım ilerde istediklerimi en iyi şekilde gerçekleştiririm ve annem için istediğim yaşamı sunarım.. Onun temennisi benim en iyi şeyleri yaşamam, Benim temennim onun en iyi şeyleri yaşayabilmesi... Seni çok çok seviyorum anne.